Bozulmuş açlık glukozu ya da halk arasındaki tanımıyla gizli şeker hastalığına glukoz intoleransı denir. Glukoz intoleransı olan kişilerde metabolizma bozukluğu çok sık görülür. Aslında diyabete giden ilk adım olarak da görülebilir ve şeker hastalığı öncesi durumdur. Ancak erken diyabet tanısı ve diyabetlinin durumu kontrol altına almaya istekli olması, diyet ve egzersiz ile söz konusu seyir değiştirilebilir. Burada glukoz intoleransı olanların düzenli olarak kan şekeri izlemi yapmaları, bu izlem verilerine göre sağlık uzmanının vereceği beslenme ve egzersiz planına uygmaları süreci değiştirebilmektedir.[1]

Glukoz intoleransı neden olur?                   

İnsülin salgılanmasının bozulması veya direnç gelişmesi sonucunda glikoz metabolizması bozulur ve  bu da kısaltması IFG olan bozulmuş açlık glikozuna neden olur.[2]

Tıp kaynaklarında diabetes mellitus olarak adlandırılan diyabet,  insülin yetersizliğinden kaynaklanan, özellikle hiperglisemi ile karakterize olan karbonhidrat, lipid ve protein metabolizması bozuklukları ile seyreden kronik, metabolik bir durumdur. “Glukoz intoleransı ise bu tabloya ulaşmadan önceki adımdır” demek yanlış olmaz.[2]

Gizli Şeker Tanısı Nasıl Konur?

Bazı belirtiler, gizli şekere işaret eder. Ancak söz konusu yakınmalar genellikle diyabet belirtileri kadar net değildir. Bu nedenle açlık kan şekeri testi ve tokluk kan şekeri testinin ve bazen de  OGTT testinin bir arada değerlendirilmesi sonucu gizli şeker tanısı konabilir. Aşağıdaki test sonuçları, bu konuda yol gösterici olabilir:

Açlık kan şekeri değerleri,  126 mg/dl - 100 mg/dl arasında seyrediyorsa bozulmuş açlık glukozundan ve 75 gr OGTT 2.SAAT KŞ verisi, 200-140 mg/dl arasındaysa Bozulmuş Glukoz Toleransı söz konusudur.[2]  

Gizli şeker tanısı konulmuş kişilerin durumu kontrol altına almaya istekli olması önemlidir. Zira, diyabetin günlük yaşamı zorlaştıran sonuçları vardır.  Ayrıca ketoasidoz gibi kişinin sağlığını büyük ölçüde etkileyecek komplikasyonlara da dönüşebilir.[1]  Uzun dönemde ise diyabet,  görme bozukluklarına, sinir hasarına, cilt sorunlarına neden olabilir. Ayrıca, böbrek hastalıklarını, kalp damar hastalıklarını tetiklediğine dair araştırmalar da vardır.[2]